Türkiye de Psikiyatri’nin Örgütsel Belleği adlı Türkiye Psikiyatri Derneği’nin çıkardığı kitaptan bölüm…

Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği (KDTD)’nin kuruluş, örgütleniş ve etkinlikleri konusunda bir bölüm yazmam istediğinde bunun benim için ne kadar güç olacağını tahmin edememiştim. Öyle ya, insanın kendi çocuğu gibi algıladığı, zamanının en önemli bölümünü ayırdığı hatta yaşam felsefesini üzerine kurduğu bir alanla ilgili tarihsel bir öyküyü yansız ve yargısız biçimde yazabilmesi pek de kolay olmayacaktı. Olmadı da… Alana yönelik sevgimden kaynaklanan ve bir miktar yargı içeriyor gibi görünen bölümler umarım okuyucuların hoşgörü sınırları içinde kalacaktır.

 

KURULUŞ ÖNCESİ SÜREÇ

22 yıl önce çok saygı duyduğum eski hocam, şimdilerde dostum Prof. Isaac Marks ile Londra’da çalışırken bir hayal oluşturduğumu fark etmiştim. Bu hayal pek çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de Davranış Terapileri Derneğini kurmak (o zamanlar Kognitif Terapiler gündemde değildi) ve alanda çalışan değişik disiplinlerden profesyonellerin aynı şemsiye altında uyum-barış içinde hizmet alıp verecekleri bir ortam oluşturabilmekti. Ne var ki İngiltere’ye gitmeden önceki deneyimlerim farklı disiplinlerden profesyonellerin aynı amaç doğrultusunda, kendi sınır ve sınırlılıklarının bilinci içinde, işbirliği ile çalışmalarının hiç de kolay sağlanamayacağı doğrultusunda kanıtlar sunmakta idi. Diğer yandan sorun yalnızca psikiyatr ve psikologların çeşitli konulardaki uzlaşmazlıkları ile de sınırlı değildi. O yıllarda pek çok psikiyatrın “davranış tedavileri” alanına biraz şüpheci hatta biraz da alaycı ve değersizleştirici bir bakış açısı vardı. Kuşkusuz bilim şüpheci olmayı gerektirir. Yeni gelişmekte ya da parlamakta olan bir alana şüphe ile bakmak kısmen anlaşılabilir olmakla birlikte, alaycı ve değersizleştirici bakış açısını anlamak pek de kolay gelmiyordu. O dönemin başat psikoterapi yaklaşımının dinamik yönelimli psikoterapiler olması ise başka bir güçlükle daha başa çıkılmasını gerektirmekteydi. Dinamik okul kendi öğretisi gereği (doğal olarak) davranışçı yaklaşımların psikopatoloji oluşumunda altta yatan nedenlere yeterince ağırlık vermediğini dile getirmekte ve davranışçı yaklaşımların yalnızca semptomatik bir iyileşme sağlayabileceği şeklinde bir görüş sunmakta idi. Biyolojik oryantasyonlu olduğunu belirten klinisyenler ise psikiyatrik hastalıkların tedavisinde her türlü psikoterapötik yaklaşıma soğuk bakma eğiliminde idiler.

Özetle, o aşamada elimizdeki, yalnızca birkaç deneyimli psikolog tarafından kabul gören, sınırlı olarak uygulanan ve genelde psikiyatrlar tarafından sıcak bakılmayan yeni bir tedavi yaklaşımı idi. Üstelik hem psikiyatr hem de psikologların psikoterapiye ilgi duyan kesiminin önemli bir bölümünün semptomatik ve mekanik buldukları için eleştirdikleri yeni bir yaklaşım. Bütün bunların ötesinde biyolojik psikiyatri alanında yapılan çalışmaların önem ve hız kazandığı bir zaman dilimi. İşte Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği (KDTD) böylesine kendi gelişimi yönünden olumsuz koşullarda doğan bir bebek olarak 1995 yılında dünyaya geldi. Bebeklikten erişkinliğe kadar olan gelişim dönemini aktaracağım bu yazıda biraz da bebeğin doğumundan evvelki gebelik sürecinde neler yaşandığından söz etmek isterim. 1980’li yıllarda “davranış terapileri”, birkaç iyi eğitilmiş psikologun çoğu kez Hacettepe Üniversitesi ile sınırlı kalan, iyi niyetli uygulamaları, asistanlara alanı tanıtmaya yönelik çabaları ve bazı bilimsel toplantılardaki sunum ve konferansları ile sınırlı idi. 1988 yılında Davranış terapilerinin uygulama alanı bulduğu çeşitli psikiyatrik bozukluklar (Anksiyete Bozuklukları, Çift ve Seks Terapileri) konusunda İngiltere’de Psikiyatri Enstitüsü ve Maudsley Hastanelerinde uygulamalı eğitim alıp ülkemize döndüğümde, ilk işim 1980’li yıllarda aynı konularda emek veren değerli psikologlarla iletişime geçmek ve işbirliği yapmak oldu. Bu girişimlerim zamanın iki deneyimli, değerli öğretim üyesi psikolog tarafından da destek gördü. Bunlardan biri şimdilerde aramızda olmayan Prof. Işık Savaşır idi. Kendisi bugün psikoloji alanında hocalık yapan bir çok psikologun hocası idi. Prof. Savaşır dernek kurulduktan sonra başlattığımız eğitimlerimizde destekleyici olarak yer alan ve bir çok psikoloğun yetiştirilmesinde önemli katkıları olmuş, mütevazi, insancıl, bilgili ve sevecen bir klinisyen ve araştırmacı idi. Diğeri ise derneği ilk kurduğumuz dönemde dernek başkan yardımcılığını üstlenen ve daha sonra yapılan başlangıç eğitimlerinde önemli görevler üstlenen Prof. Perin Yolaç idi. Bu deneyimli, değerli psikologlarla yapılan işbirliği hem psikologlarla psikiyatrların daha iyi entegre olmasını sağlamış hem de kurulan derneğin gücünü artırarak profesyonel çevrelerde kabulünü sağlamıştır.

 

DERNEĞİN KURULUŞ VE AVRUPA BİRLİĞİNE ENTEGRASYON SÜRECİ

1995 yılında kurulan derneğimizin diğer kurucu üyeleri Psk. Dr. Buket Erkal Tegin, Psk.Dr. Mehmet Akif Sayılgan, Psk.Dr. Ceylan Daş Tuğrul olmuştur. Herbiri daha sonraki eğitimlerde önemli katkılarda bulunmuşlardır. Derneğin kurucu üyeleri arasında yer alan psikiyatrlardan biride Doç.Dr. Sayın Haluk Özbay olmuştur. Kendisi Bilişsel-Davranışçı uygulamalarla o yıllarda doğrudan ilgili olmadığı halde yeniliklere açık tavrı ile kuruluş aşamasında derneğe önemli destekler sağlamıştır.

Ülkeye geri döndüğümde önüme dernek kurmak dışında başka bir amaç daha koymuştum. Bu amaç derneğimizi kurduktan sonra onu Avrupa Davranış Terapileri Birliği (EABT- European Association of Behavioural Therapy) içine entegre etmek idi. Ancak öncelikle bu birliği daha iyi tanımak ve katılım koşulları ve yararları hakkında bilgi edinmek gerekiyordu. Benzer amaçlı ancak tarihi bizden eski bir kurum ve kuruluş ile işbirliği yapmak, ortak etkinlikler düzenlemek, bilgi alışverişinde bulunmak ve dernek üyelerini yeni gelişmelerle sürekli tanışık tutmak anlamlı bir girişim olacaktı. Unutmayalım ki o dönem şimdiki gibi bilginin kolay ulaşılabildiği bir dönem değildi. Bu süreçte önce 1988 yılında İngiliz Davranış Terapileri Birliği’ne (BABP- British Association for Behaviour Therapy) üye oldum. Ardından aynı birliğin akredite edilmiş terapist ünvanını alabilmek için çeşitli aşamalardan geçip İngiltere yanı sıra çeşitli ülkelerde çalışma grupları, panel konuşmaları, konferanslar verip denetimli bir eğitim alışverişi süreci sonunda akredite edilmiş terapist ünvanını aldım.

BABP üyeliği ve kişisel akreditasyon süreci beni oldukça motive etmişti. BABP aracılığıyla EABT hakkında bilgilerim arttı. EABT çeşitli ülkelerin kendi içinde oluşturduğu derneklerin aynı şemsiye altında toparlandığı bir üst birliği temsil ediyordu. Başka bir deyişle örneğin İngiliz, Fransız, İtalyan, Türk Davranış Terapileri gibi dernekler bireysel üyeliklerden, EABT ise bu üye derneklerden oluşan bir yapıyı temsil ediyordu. Yani bireyler değil, bireylerin oluşturduğu dernekler EABT’de temsil ediliyordu. EABT toplantılarına herhangi bir üye derneğin bireysel üyesi olarak katılım ve izlem mümkün olsa da EABT politikalarına ilişkin kararlar üye ülkelerin derneklerinin temsilcileri tarafından alınmakta idi. 1989’dan 1995’e yani derneğimiz kuruluncaya kadar olan zaman diliminde Avrupa Birliği’nin tüm Kongrelerinde hem aktif katılımcı hem de BABP’nin bir üyesi olarak yer aldım. Bu süreç içinde hem çeşitli derneklerin temsilcileri hem de Avrupa Birliği’nin yönetim kurulunda yer alan bir çok meslektaşla tanışma, bilimsel alışveriş ve hatta bazılarıyla yaşamımızın sonuna kadar devam edeceğine inandığım dostluklar geliştirdim.

Yurtdışındaki bu gelişmeler yanı sıra 1990’lı yıllardan sonra artan bir ivmeyle Davranış Terapilerinin yurt içinde tanıtımı ve yaygınlaştırılmasına yönelik çabalar sergiledim. Çeşitli ulusal ve yerel kongrelerde paneller, konferanslar, çalışma grupları, tanıtım toplantıları düzenledim. Çeşitli dergilere yazılan yazılar ise bu tanıtım ve yaygınlaştırma çabasının önemli parçaları oldu. Bu süreçte pek çok psikiyatr meslektaşımdan tahminimin üzerinde bir destek aldım. Kendimi alanın tanıtıcısı bir psikiyatr olarak hissettiğimden Davranış tedavileri alanının yeni yöneldiği her türlü tedavi (Depresyon, Anksiyete Bozuklukları, Kişilik Bozuklukları, Şizofreni, Yeme Bozuklukları v.b.) benim de yöneldiğim alanlar oldu. Amaç davranış tedavilerinin yöneldiği her alanda güncellenmiş bilgiyi edinmek ve aktarmak idi. Ne var ki belki biraz genç olmanın getirdiği heyecan ve cesaret, beklenen ve istenenden fazla özerk tutumlar ve belki de biçimimden kaynaklanan ve iddialı gibi gözüken bazı davranışlarım dönemin bazı hocalarını rahatsız etmiş olmalı ki zaman zaman destek yanısıra kösteklerle de karşılaştım. Bunları yazmamın amacı hiçbir şeyin kolay gelişmediğini aktarmak. Tabi bir başka amaçta genç meslektaşlara hızlı büyümek yerine sağlıklı büyümeyi ve engellerden yılmamalarını önerirken, daha tecrübeli meslektaşlara da gençlere hemen kızmamayı, olgun davranmayı ve onları silmek yerine kazanmak ve yanlarına alabilmek için daha çok çaba sarf etmelerini önermek…

Bu süreçte çok anlamlı sayılabilecek bir başka değişiklik ise 1991 yılına kadar gelişimlerini ayrı ayrı sürdüren Bilişsel (Kognitif) ve Davranışçı okulların Bilişsel Davranışçı Terapiler adı altında bütünleştirilmesi oldu. Bilişsel Terapiler, özetle davranış terapilerinin açıklama gücünü artırmış ve klinisyenlere üzerinde çalışılabilecek anlamlı bir içerik sağlamış, bir başka deyişle fenomenolojinin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır.

Uyaran-tepki ilişkisi ve öğrenme kuramları üzerine kurulu pragmatik bir tedavi yaklaşımı olan davranış tedavileri, bilişsel terapiler aracılığı ile uyaranla-tepki arasındaki süreçlerin daha iyi anlaşılmasını da sağlamıştır. Yani etkililik/etkinlik kavramları ve pragmatizm yanı sıra fenomenoloji ve psikopatolojiyi de derinlemesine inceleyen ve çeşitli psikopatolojik durumların anlaşılmasında oldukça etkili, kanıta dayalı bir tedavi yaklaşımı bu entegrasyon sonucu ortaya çıkmıştır.

Bilişsel terapilerin davranış terapilerinin odaklandığı deneysel psikoloji/psikopatoloji bulguları yerine iç görüye dayalı klinik gözlemler üzerine odaklanması, psikopatolojinin temellerine (çocukluk çağındaki öğrenmelere) gönderme yapması ve terapötik ilişkiye verdiği önem davranışçı terapilere sıcak bakmayan terapistler tarafından bile daha kolay kabul görmesini sağlamıştır.

Bilişsel davranışçı terapilerin ölçme ve değerlendirmeye verdiği önem ve çeşitli klinik tabloların tedavisinde bilimsel metodoloji kullanarak aldığı olumlu sonuçlar biyolojik yönelimli hekimlerin de ilgi ve dikkatini bu alana çekmiştir. Aynı yıllarda uluslararası arenada psikofarmakoloji ile ilgili yapılan sunumlarda tedavi alternatifi olarak bilişsel davranışçı terapilerin ekranlara yansıması dikkat çekici olmuştur.

Aynı yıllarda ülkemiz psikiyatri asistanlarında da alana yönelik benzeri bir ilgi artışı olmuştur. Bunun en somut örneği Türkiye Psikiyatri Derneği Kurulmadan önce asistan ve uzmanlar tarafından kurulan Psikiyatri Asistanları ve Uzmanları Derneği (PAUD)’nin yaptığı bir araştırmanın sonuçlarının PAUD Bülteninde yayınlanması olmuştur. Sayın Dr. Nurper Erberk Özen’in “PAUD’dan” başlıklı yazısı eğitici konumdaki öğretim üyeleri ve eğitilen konumumdaki uzmanlık öğrencilerinin eğitim vermek ve eğitim almak istedikleri konuların benzer olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Anket sonuçları uzmanlık öğrencilerinin en çok BDT konusunda eğitim almak istediklerini ortaya koyarken eğitici konumundaki hocaların bu alana eğitilenler kadar önem vermedikleri görülmüştür. Uzmanlık öğrencileri ve uzmanların bu ilgi ve duyarlılığı 1995 yılında kurulan derneğin eğitim verme yönündeki istek ve çabalarına ivme kazandırmış ve 1997-98 eğitim döneminde biri Ankara diğeri İstanbul’da olmak üzere 50 kişilik multi-disipliner bir gruba 300 saat sürecek süpervizyonlu modüler bir eğitim başlatılmıştır. Bu eğitim sınırlı sayıda eğitici tarafından büyük bir çaba ve özveri ile herhangi bir maddi karşılık beklenmeksizin yürütülmüş ve 2001 yılında tamamlanmıştır. Tüm eğiticilere katkılarından dolayı şükranlarımı sunuyorum. Daha önce isimlerini belirttiğim kurucu üyeler yanı sıra Psk.Doç.Dr.Gonca Soygut ve Doç.Dr.Hakan Türkçapar bu eğitim sürecinde eğitime önemli katkı sağlayan diğer meslektaşlarımız olmuşlardır.

Aynı süreçte derneğimiz ismini EABT’den EABCT’ye (Avrupa Davranış ve Kognitif Terapiler Birliği) değiştiren birliğe üye olmuş (1996 yılında) ve 2001 yılında EABCT Avrupa Kongresini İstanbul’da düzenleme görevi ve onurunu derneğimize vermiştir. Sürecin hızlı gelişmesinde son 12 yılda (1988-2000) dünyanın değişik yörelerinden profesyonellerle kurulan bilimsel/sosyal bağların oluşturduğu güvenin önemli bir rolü olduğunu söyleyebilirim. 2001 yılında Avrupa Kongresi’ni Türkiye’de düzenleme önerisi yine Avrupa Ülke temsilcisi arkadaş ve meslektaşlarımdan geldi. Aynı kongreyi düzenlemeye aday ülkeler arasından sıyrılıp görevi aldığımızda bunu görevin sorumluluğunun bilinci ve gururuyla üstlendik. Dernekteki çalışma arkadaşlarımın çaba ve katkılarıyla bu görev başarıyla tamamlandı. Kongremizin düzenlenme tarihleri, New York’taki 11 Eylül 2001 katliamı ile çakışmasına ve bu durumun hepimizi ve özellikle Amerikalı meslektaşlarımızı olumsuz etkilemesine rağmen kongremiz EABCT camiasında bugün bile sık sık övgü ile anılan kongrelerden biri olmuştur. Bu kongrede 1998-2001 yılları arasında eğitimlerini tamamlayan ve sınavda başarılı olan ilk öğrencilerimize sertifikaları uluslararası otoriteler tarafından verildi. Bu kongreden sonra derneğimiz üye sayısını hızla artırdı ve bugün 500’e varan üye sayısı itibariyle Avrupa Birliği’nin orta büyüklükteki derneklerinden biri konumuna geldi. EABCT kuruluşundan itibaren (1971) 26 başkan tanıdı. 2000-2002 yılları arasında bu onur bana verildi. Avrupa Davranış ve Kognitif Terapileri Derneği Başkanlık görevi, mesleki yaşamımın en büyük onuru oldu. Şimdilerde de EABCT’nin çeşitli çalışma birimlerinde görevlerim var. Umuyorum ki önümüzdeki yıllarda bu birliğin yönetiminde ülkemizden aktif görevler alacak başka profesyoneller de olacaktır.

 

KURULUŞUNUN İLK YILLARINDA KDTD’NİN KATKILARI İLE DÜZENLENEN KONGRELER VE TOPLANTILARIN BİR BÖLÜMÜ

Derneğimiz, Kognitif ve Davranış Terapilerinin yöneldiği temel alanlardan biri olan Cinsel İşlev Bozuklukları konusunda ilk multidisipliner kongreyi düzenleyen kuruluş olmuştur. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinin Psikiyatri, Üroloji, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalları ile ortaklaşa “Ulusal Cinsel İşlev ve Fertilite Bozuklukları Sempozyumu” 1996 yılında Üroloji, Jinekoloji ve Psikiyatri Anabilim Dalları’ndan 600’den fazla profesyonelin katılımı ile Ürgüp’te gerçekleşmiştir. Sempozyum sonunda cinsellikle ilgili kongrelerin düzenli bir biçimde sürdürülmesi görevi kongre genel kurulu tarafından derneğimize verilmiştir. İlerleyen süreçte Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) kurulmuş ve derneğimizden 4 kişi CETAD’ın kurucu üyeleri olarak yer almıştır (Mehmet Sungur, Ceylan Tuğrul, İlkten Çetin, Ercan Özmen). Derneğimiz 1. CETAD Günlerinin düzenlenmesini 1998 yılında İstanbul’da CETAD ile birlikte yapmıştır. Bir sonraki Cinsel Sorunlar ve Tedavileri Kongresi 1999’da, 4. Ulusal Cinsel İşlev ve Bozuklukları Kongresi ise 2001 yıllarında yine CETAD ile ortaklaşa İstanbul’da düzenlenmiştir.

Bu süreçte Uluslararası Cinsel İşlev Bozuklukları 1. Avrupa Konvansiyonu 2000 yılında derneğimiz ile SIMSED (Society for Investigation and Management of Sexual Disorders)’ın işbirliği ile düzenlenmiş ve böylelikle cinsellik alanında ilk uluslararası kongre gerçekleştirilmiştir. Bu kongrenin eş başkanlığı görevini, benimle birlikte bugün aramızda olmayan değerli meslektaşımız Jeff Qureshi yapmıştır.

Derneğimiz cinsel alan dışında “Sigara ve Sağlık” konusunda da çalışmalar yapmış ve 1997 yılında WHO, Unicef ve Kanada Halk Sağlığı Birliği’nin katılımı ile düzenlenen Sigara ve Sağlık Ulusal Kongresi’nin düzenlenmesinde önemli rol almıştır. “Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi” hala değerli etkinliklerini devam ettirmektedir. Bu komite içinde kuruluş yıllarında yer alıp, sigarayı bırakmada bilişsel/davranışçı yaklaşımlar konularında halka ve profesyonellere bilgi aktarma şansım olmuş ve ardından Ankara Üniversitesi Göğüs Hastalıkları içinde Türkiye’de ilk “Sigara Bırakma Merkezi”ni kurmuştuk.

Derneğimiz 1997 yılında AÜTF Psikiyatri AD ile işbirliği ile ilk SCID ve BPRS eğitimini UCLA’dan gelen Dr. Joseph Ventura aracılığıyla Ankara ve İstanbul’da düzenlemiştir.

 

EĞİTİMİN STANDARDİZASYONU VE DERNEĞİN KURULUŞ AŞAMASINDAN SONRA GERÇEKLEŞTİRDİĞİ KONGRE VE TOPLANTILAR

Avrupa Birliği’ndeki (EABCT) gelişmelere koşut olarak derneğimiz 1997 yılında “minimum eğitim standartlarını” ve “etik kodlarını” belirlemiştir. Derneğimiz bildiğim kadarıyla ruh sağlığı alanında hizmet veren kuruluşlar arasında eğitim standartlarını ve etik kodlarını ilk belirleyen dernek olmuştur. Teorik ve uygulamalı modüler bir eğitimi ise 6 nitelikli ve özverili süpervizör ile Ankara ve İstanbul’da başlatmıştır. Süpervizyon verebilecek nitelikteki eğitici sayısının azlığı nedeni ile 50 kişiyle 1997’de başlatılan bu eğitim iki ayrı şehirde 4 yılın sonunda 36 kişiyle tamamlanmıştır. 300 saatlik eğitimlerini başarıyla tamamlayan bu kişilere sertifikaları 2001 yılında İstanbul’da düzenlediğimiz 31. EABCT kongresinde verilmiştir. Bu süreçte yer alan eğiticiler Mehmet Sungur, Perin Yolaç, Gonca Soygut, Hakan Türkçapar, Mehmet Akif Sayılgan, Ceylan Daş Tuğrul olmuştur. Teorik derslerin bir kısmının aktarılmasında Buket Erkal ve Uğur Yüreğir de yer almışlardır. Kendilerine çabaları ve özverileri için şükranlarımı sunarım. Ne yazık ki eğitici sayısının azlığı, eğiticilerin şehirlerarası eğitim sürecinde yaşadıkları zorluklar ve bir bölümünün emekli olması gibi nedenlerle aynı kapsamlı eğitim ikinci kez verilememiştir. 2001 yılı sonunda Ankara Üniversitesi’nden Marmara Üniversitesi’ne geçişimi izleyerek İstanbul da eğitim süresini kısaltıp, daha çok sayıda öğrenciye daha spesifik konularda eğitim vermeyi planladım ve halen bu eğitimler devam etmektedir. “Anksiyete Bozuklukları ve Depresyonda Değerlendirme, Vaka Formulasyonu Oluşturma ve Tedavide Kognitif Davranışçı Yaklaşımlar” konulu eğitim 2002 yılından 2006 yılına kadar 75 saat teorik, 75 saat uygulamalı 2006 yılından 2008 yılına kadar ise 100 saat teorik, 100 saat uygulamalı olarak tarafımdan verilmiştir. Bu eğitimler hafta içinde İstanbul’dan gelen, hafta sonunda ise İstanbul dışından gelen psikolog ve psikiyatrlara yönelik olarak yapılmıştır. Bu eğitimleri şu ana kadar 100 den fazla profesyonel tamamlamış bulunmaktadır. 80 saatlik benzeri bir eğitim ise Ankara’da Dr. Hakan Türkçapar tarafından verilmektedir.

Bu uzun soluklu eğitimler yanı sıra alandaki yeniliklerle tanışma fırsatı oluşturması yönünden derneğimiz her yıl “KDTD etkinlikleri” adı altında aktiviteler düzenlemiştir. Bu etkinlikler 1 veya 2 gün süren çalışma grupları şeklinde düzenlenmiş ve üyelerimize isimlerine kitaplardan aşina oldukları kişilerle doğrudan tanışma ve uygulamalarını izleme fırsatı sağlamıştır. Uzun yıllara dayanan dostluklar sayesinde zaman zaman emeklerinin karşılığını bile veremediğimiz halde bizimle bilgilerini paylaşma inceliğini gösteren bu uluslararası otoritelere bu tarihçe içinde şükranlarımı sunuyorum. Bu kişilerden hatırlayabildiğim isimler: Isaac M.Marks, Paul Salkovskis, E. Thomas Dowd, Robert Leahy, Nick Tarrier, Claudia Herbert, Ed Craighead, Frank Dattilio, Padmal de Silva, Michael Crowe, Edna Foa, Jesse Wright, Ian Falloon, Patricia Dardenne, Jeff Qureshi, Tom Borkovec, Mervin Smucker, Joseph Ventura, Don Baucom, Philip Kendall, Arthur ve Sharon Freeman, Keith Dobson, Antonio Pinto, Ceu Salvador, Dominic Lam, Raymond Novaco, Mark Freeston, Tamie Ronen ve Michael Rosenbaum. Bu isimlerin bir kısmı derneğimizin onursal üyeleri olup, derneğimizin her türlü uluslararası girişiminde destek olmuş kişilerdir. Maalesef bu isimlerden üçü bugün aramızda değiller. Kişilikleri, çalışmaları ve dostlukları hep benimle kalacak bu kişiler Ian Falloon, Jeff Qureshi ve Padmal de Silva’dır.

Türkiye Psikiyatri Derneği’nin “Bilişsel Davranışçı Terapiler Çalışma Biriminin” kurulduğu tarihten bu yana koordinatörü olarak görev yapmaktayım. KDTD ile TPD’nin BDT çalışma biriminin eşgüdümlü gitmesinin eğitim alanlar yönünden oldukça yararlı olduğunu belirtmek isterim. Bu eşgüdüm her yıl hem Ulusal Psikiyatri Kongreleri’nde, hem de Bahar Sempozyumlarında BDT ile ilgili kurslar ve panellerin düzenlenmesini sağlamış ve her yıl bu tür kurslar katılımı en yüksek kurslar olmuştur. Bu gelişmeler bir yandan genç meslektaşlarımızın konuya yönelik ilgi ve duyarlılıklarını yansıtırken bir yandan da bizlerin eğitim verme konusundaki motivasyonlarını her zaman yüksek tutmuştur. Psikiyatri meslek grubu dışında psikolog ve psikolojik danışmanlara yönelik olarak düzenlediğimiz konferans ve çalışma grupları ise BDT’nin ruh sağlığı ile ilgili geniş mesleki yelpazede giderek ilgi çeken ve kabul gören bir okul olmasını sağlamıştır.

Derneğimiz 2001 yılında Avrupa kongresini düzenlemekle birlikte ilk ulusal kongresini 2007 yılında İstanbul’da düzenlemiştir. Ülkemizde ulusal ağırlıklı bir kongre düzenleyebilmek için yeterli nitelikte eğitim almış terapistlerin oluşmasını sağlamak amacıyla geciktirilen bu ilk kongreye 350 kişi katılmış ve kongre katılımcıların katkıları sayesinde başarı ile tamamlanmış ve 2 yıllık aralarla düzenlenmesi kararı alınmıştır.

 

DERNEĞİN İLERİYE YÖNELİK HEDEFLERİ

Bilişsel davranışçı terapiler doğrudan sorun çözmeye yönelik, kısa süreli, ekonomik yaklaşımlar olmaları yanı sıra öğrenme kuramları gibi bilimsel bir temel üzerine kurulmuş olmaları ve bilimsel metodoloji ile klinik uygulamalar arasında sağlam köprüler oluşturmaları ve hepsinden önemlisi tedavi uygulamalarından elde edilen parlak sonuçlar nedeniyle 21. yüzyılın gözde psikoterapötik yaklaşımı olmuşlardır.

Etkinlik, güvenlik, uygulanabilirlik, yan etki, alternatif tedavilere üstünlükleri, kötüye kullanım olasılıkları, ruhsal hastalıkların önlenmesinde kullanılabilirliği gibi ölçütler göz önüne alındığında bilişsel davranışçı terapilerin oldukça avantajlı bir tedavi biçimi olduğu yadsınamaz bir gerçektir.

Kanıta dayalı tıp anlayışı içinde en çok kanıtla desteklenen psikoterapi türü olmasıda BDT’nin bir başka değerli ve anlamlı yönüdür.

Derneğimizin temel amacının ülke içinde KDT eğitimlerinin yaygınlaştırılması, iyi ve etik uygulamaların artırılması olduğu düşünülecek olursa gelecekteki en önemli hedefimizin bu uygulamaları öğretecek nitelikli terapistler yetiştirmek olduğu söylenebilir. Alana yönelik ilgi ve açılan kurslara katılım yönünde artan talebin sınırlı sayıda eğitici ile artık karşılanamayacağı gayet açık bir gerçektir. Bu hedef doğrultusunda akredite edilmiş terapistlerin sayısı artırılmalıdır. Avrupa Birliği (EABCT) içinde bir “Sertifikasyon ve Akreditasyon Komitesi” kurulmuştur. EABCT’ye üye ülkelerin dernekleri Avrupa Birliği’nce standardize edilmiş eğitim programlarını tamamlamış üyelerinin isimlerini bu komiteye gönderir. Komite dernekler aracılığıyla eğitimlerini alan üyelerin eğitimlerini içerik ve süre yönünden inceleyip bu eğitimleri veren kişilerin yetkinlik düzeylerini onayladıktan sonra ölçütleri karşılayan üyelerin akreditasyon işlemini yapar. Bu akreditasyon sürecini tamamlayan kişiler Avrupa Birliği’nce tanınan ve kabul edilen “kayıtlı terapistler” listesine girer. Avrupa Birliği’nin ilk akreditasyon komitesi 11 Mart 2006 tarihinde Birliğin ülke temsilcilerinin oylaması ile seçilen 3 kişiden oluşmaktadır. Bu onurlu görevlendirmelerden birinin tarafıma verilmiş olmasının ülkemizdeki eğitim standartlarının Avrupa Birliği ile eşgüdümlü olarak belirlenmesini kolaylaştırıcı hale getireceğine inanıyorum. Akredite edilen terapistlerin belirli aralıklarla yeniden akredite edilmesi ise daha sonraki sürecin parçası olarak beklemektedir. Derneğimizin bazı üyeleri bu eğitim sürecini yakında tamamlayacak ve EABCT tarafından tanınan ve kabul edilen terapistler arasında yer alacaklardır.

Ülkemizde Çocuk Psikiyatrisi alanında Kognitif ve Davranış Terapilerinin henüz yeterince yaygın ve nitelikli olarak kullanıldığını söylemek mümkün değildir. Önümüzdeki yıllarda çocuk ve gençlerde görülen ruhsal bozuklukların tedavisinde gerekli bilgi ve becerinin geliştirilmesi doğrultusunda daha çok çaba sarf edilmelidir. Bu amaçla geçmiş yıllarda “Çocuk ve Ergenlerde KDT uygulamaları” ile ilgili 3 uluslararası otoriteyi ülkemize getirip, çalışma grupları yaptırdık. Ancak eğitimin sürekliliği yönünden çocuk psikiyatrisi alanında çalışan gönüllü bazı profesyonellerin aynı alanda formal bir eğitim almalarını sağlamak konusunda destek vermeyi planlamaktayız.

Elimizdeki “güçlü psikoterapötik silah (KDT)” yüzde yüz etkili bile olsa, önemli olan bu güçlü değişim aracının profesyonellerin yüzde kaçı tarafından uygun, etkili ve etik biçimde kullanılabildiğidir. Yüzde yüz etkili bile olsa bu gücü profesyonellerin yalnızca %5’lik bir kısmı kullanıyorsa bu kullanılan silahın güçlülük düzeyini belirgin olarak azaltır. Çünkü etkilik kadar önemli olan günlük kullanımdaki yaygınlıktır. Bu amaçla denetimli eğitimlerden daha fazla sayıda profesyonelin yarar sağlayabilmesi amacıyla dernek bünyesinde verilecek kurslarla eğitim ve denetim verebilecek daha fazla sayıda ruh sağlığı profesyonelinin yetiştirilmesi derneğimizin geleceğe yönelik en önemli hedefidir. Bu amaçla 2008-2009 öğretim yılından başlayarak Anksiyete Bozuklukları, Depresyon yanı sıra Alkol-madde bağımlılığında, Yeme Bozukluklarında, Kişilik Bozukluklarında, Şizofrenide, İki uçlu Duygulanım Bozukluğunda, psikosomatik hastalıklarda, öfke kontrolünde, düşük kendilik saygısı, ağrı, insomnia gibi tablolar ve çeşitli fonksiyonel hastalıkların (huzursuz barsak sendromu gibi) tedavisinde KDT’nin kullanımını içeren bir eğitim planlanmıştır. Bu güne kadar eğitim alan öğrencilerimizinde eğitici olarak görev yapacağı bir biçimde planlanan bu eğitim EABCT standartlarına göre belirlenmiştir. Eğitim bir yandan alanla ilgili bilgisi olmayan kişileri hedeflerken, diğer yandan da temel eğitimini almış kişilerin eksikliklerini tamamlamayı hedeflemektedir.

Eğitimde sürekliliği sağlamak yeni ve tartışmalı alanlar konusunda bilgi güncellemek ve beceri kazandırmak amacıyla hem ulusal hem de uluslar arası düzeyde kongreler düzenlemek derneğimizin kuruluşundan bu yana temel etkinliklerinden birisi olagelmiştir. Bu yöndeki aktiviteler bağlamında geleceğe yönelik 2 önemli duyuruyu da bu tarihçe içinde belirtmek isterim. 3 yıl aralıkla yapılan “Uluslararası Kognitif Terapiler Kongresi” (ICCP – International Congress of Cognitive Psychotherapy)’nin 7.sinin 2011 yılında düzenlenmesi onur ve görevi derneğimize verilmiştir. Bu kongrenin başkanlığı görevi de Uluslararası Kognitif Terapiler Birliği (IACP)’nin seçimiyle tarafıma verilmiştir. Dernek verilen sorumluluğun bilinci içinde hazırlıklarına şimdiden başlamış ve 6.sı Haziran 2008 tarihinde Roma’da yapılacak toplantıya ilk duyuruyu yapmak üzere gerekli hazırlıklarını tamamlamıştır. 2001 yılında düzenlediğimiz Avrupa Kongresi’nden 10 yıl sonra 2011 yılında İstanbul’da düzenlenecek bu uluslararası kongrenin Türk Psikiyatri camiası tarafından destekleneceği ve değerli katkılarla zenginleşeceğinden yana hiç bir kuşkum yok. Başka bir deyişle 1995 yılında çeşitli kaygılar ve zorluklarla başlayan yolculuk sürecinin 16 yıl sonra hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bir kabul ve destek ile devam ediyor olması verilen tüm emeklerin amacına ulaştığının gösteren en önemli somut kanıt olmuştur.

İlkini 2007 yılında gerçekleştirdiğimiz Kognitif ve Davranış Terapileri Derneği 1. Ulusal Kongre’sinden sonra 2009 yılında 2. kongremizi de İstanbul’da gerçekleştireceğiz. Daha öncekinde olduğu gibi bu kongremizde uluslararası katılımlı bir ulusal kongre olacak ve 2011 yılında yapılacak uluslararası kongre bir ön hazırlık sağlayacak. Daha sonra bu kongre 2 yıl aralıklarla devam edecek.

Önümüzdeki yıllarda psikoterapi bir sanat olmaktan çok, kanıta dayalı daha bilimsel bir uygulama olmaya doğru gitmek zorunda. Psikoterapinin klinik bir bilim olma sürecinde önemli engellerden biri “ortak dil” kullanılmamasıyla ilgili. Değişik terapistler aynı terapötik müdahaleye farklı isimler vermekte ya da aynı isim değişik terapötik müdahaleler için kullanılmaktadır. Terapötik müdahaleler aynı isimle anılsalar bile farklı işlemler içerdiklerinden karmaşaya neden olmakta ve aynı isimle anılan müdahalelerin değişik ellerde değişik sonuçlar vermesine neden olmaktadır. Karmaşayı önlemek ve yapılan işi bilimselleştirmek amacıyla “Psikoterapilerde Ortak Dil Geliştirme” önümüzdeki yıllarda ele alınması gereken bir sorun alanı olarak beklemektedir. Örneğin terapistler hastalarına “korktuğun şeyin üzerine git” dediklerinde üstüne gitme (exposure therapy) tedavisini yaptıklarını düşünmekte, hastalarda üstüne gidip daha da çok korktuklarında böyle bir tedaviden yarar sağlamamış gibi algılanmaktadırlar. Oysa korkulan nesne/durum ile her karşılaşma terapötik değildir. Unutulmamalıdır ki bir çok korku korkulan nesne ile uygunsuz bir biçimde karşılaşma sonucu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla “üzerine gitme” ancak bu işlemin iyi tanımlanması (nasıl, ne süreyle, hangi koşulları gözeterek vb..) ile başarıya ulaşacaktır. Bu amaçla EABCT içinde “Psikoterapilerde Ortak Dil Geliştirme” adı altında kurduğumuz ve benim de içinde olduğum bir çalışma grubunun benzerini KDTD bünyesinde de oluşturabilmek için çaba sarf etmekteyiz.

İnsana verilen her türlü hizmet değerlidir. Önümüzdeki yıllarda terapistlere ulaşmak istediği halde çeşitli güçlükler (ekonomik, coğrafik vb…) nedeniyle ulaşamayan kitlelere hizmet verebilmek amacıyla internet aracılığıyla KDT hizmeti mutlaka üzerinde düşünülmesi gereken bir alandır. Ticari kaygılardan uzak, denetimli, amaca uygun, etkinliği gösterilmiş, internet kökenli KDT uygulamaları çok değerli olabilir. Amaç terapistlerin yerini almak değil, yalnızca bu yardıma ulaşamayan ya da yüz yüze yardım almaktan kaçınan kişiler için iyi bir seçenek oluşturmak olmalıdır. Bu alanda da dernek çatısı altında bir çalışma birimi oluşturma gayreti içinde olacağız.

Tarihçemizin bu değerli kaynak içinde yer almasını istediği ve böyle bir hizmeti ilerleyen yaşına rağmen Türk Psikiyatrisi adına üstlendiği için Sayın Prof. Dr. Orhan Öztürk’e derneğimiz adına şükranlarımı sunarım.